Risk Ve Tutarsızlık insanın doğasında olsa da oldukça yabancı ve korkutucu bir adım gibi gelir. Bu noktada Riske Övgü kitabı son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan biri oldu.
Şimdilerde ise Erving Hoffman‘ın Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu kitabı büyüledi. Bireyin toplumsal rolleri ve maskeleri üzerine ince detaylara odaklanan bir kitap. Rollerin ve maskelerin nasıl performansa dönüştüğü ve bu performansın doğası hakkında biçimsel sosyolojik bir gözlem kitabı aynı zamanda.
Risk Ve Tutarsızlık : Mekanik Standartlar
Oxford Sözlüğü 2024 yılının kelimesini Beyin Çürümesi ( Brain Rot ) olarak seçti. Peki neden bu kelime ? Son zamanlarda en çok öne çıkan tartışma konularından biri bu. Peki beyin çürümesi, mekanik standartlarla iç içe geçmiş performans kaygısına hapsolmuş insanda yarattığı bir çürüme olabilir mi ?
Çürümenin akla gelen ilk anlamı kimyasal bir olay olsa konu biraz da yaratıcılıkla alakalı. Yaratıcılığımıza kimyasal sansür uygulayıp üstüne de onu çürüten bir performans çağının kayıp nesilleri üretmiştir bu yılın kelimesini.
İnsanın içindeki yaratıcı kimyayı sansüre uğratan şey risk almamaktır. Mekanik standarların şekillendirdiği performansa dayalı toplumda risk almak herkesin kaçındığı bir tutumdur. Biraz klişe de olsa , fark yaratanların ya da standart sapmaya katkıda bulunanların risk alanlardan oluştuğunu ise çoğumuz biliriz.
Risk alındığı an ötekinin gözündeki biz, aniden tutarsız birisi oluruz. Fakat bu algı ise ötekinin gözünden bize yansıyarak gelen bir editlemedir oysa ki. Risk alırken farkına vardığımız bu tutarsızlık bizi de kendi eylemlerimiz karşısında sorguya düşürür. Cesaret kırılır ve kararsızlık başlar.
Kişinin sağlam direnç kaynakları olduğunda ise risk almak artık o kişi için bir eylem pratiği olur. Deneyimsel olana ve bilinmeyene kendini firlatır. Algının ve kavramların ters yüz olduğunu görmeye başlarız bu noktada. Ters bakış ve perspektif oynamaları kişinin elini rahatlatır.
Performansın sahneleşi toplumsal statü ve bakış açısının dinamiklerine her ne kadar bağlı olsa da , toplum içinde yaşayan bireyler aslında bir şok dalgası ararlar. Kendilerini şaşırtacak ve duygularını tetikleyecek bir eyleme susarlar ve can sıkıntısı ve rutini hayatlarından elemek isterler. Toplumsal şablonlar dışarıdan bireye ne kadar katı ve cezalandırıcı gözükse de , kişi bilinçdışının bilince çıkardığı o caydırıcı dürtüyü duyumsar.
Risk Ve Tutarsızlık: Fark Yaratmak
Fark yaratmak çoğu zaman toplumsal bir vurgu olmuştur. Bireye döndüğünde ise bu kelime , bireyin de içinde içselleştirip hakkını vermesi gereken bir mantığa büründü. Palyatif Toplum , Zamanın Kokusu gibi kitapları olan ünlü sosyal bilimci Byung Chul Han’ın belirttiği gibi, ara vermenin ya da aralıklarda soluklanmanın defedildiği ve zamanın performatif baskısı içinde eriyip tuzla buz olan performans sahnesinde fark yaratmak ise oldukça sinsi ve zorlu bir süreç.
Zygmunt Bauman’ın toplumsal çelişkilere otobiyografik çözümler aradığımız postmodern çağın sonuna geldik artık. Post Hakikat Çağı’nda ise performatif olmak , kişinin kendi zihnini ve bedenini ne kadar matematiksellestirdiğine göre ölçülür.
Bu şartlar altında fark yaratmak artık dillere pelesenk olmuş bir kelime oldu. Arayış içersinde bulunan ve şok dalgasına yeterince açık bireylerin nasıl fark yaratacaklarından ziyade sadece fark yaratmaya olan bu aşırı vurgu, kişileri oldukça performatif olmaya zorluyor. Nasıl’ ı herkes kendisi bulmalı. !
Fark yaratmak, riskin bireysel düzlemde alındığı ve tutarsızlıgi ekarte edebilecek cesaretin toplum karşısında güçlü bir şekilde sergilendiği durumlarda daha hakiki olmaya başlar.