Prozacistan Freudland’e Karşı

Mutlak Umut=Tam bir metafizik güvenlik bölgesinde ikamet etmesinden ötürü hayal kırıklığına karşı bağışıklıdır. Suya düşmemesi için umudun içeriksiz kalması gerekir. Bizi hayal kırıklığına uğratma ihtimali olmayan tek Mesih, hiç gelmeyendir..!  — Terry Eagleton

Bunca mutluluk ve umut reçetelerini görse idi Freud amca ne yapardı acaba ? Aklıma Engin Geçtan’ın kitabında paylaştığı bir haber geldi. Bu haber 1997 Washington Post haberi idi. ‘’Prozacistan Freudland’a karşı’’  diye bir manşet atmışlardı. ‘’Freud nevrotik acıyı sıradan mutsuzluğa ve umuda dönüştürmek için çabaladı. Fakat zamanla milyar dolarlık Sackler ailesi Opioid krizine sebep oldu. Bir zamanlar yıllık 214 milyondan fazla reçete edilen bir ilaçtı Oxycontin. Amaç acıyı azaltmak ve yükü rafa kaldırmaktı. Sackler ailesi için FDA düzenlemelerini manipüle etmek, içeriye adam sokmak ve toplumsal mühendislik yapmak büyük bir misyondu. Doktorlar üzerinde lobi yapan ve satış patlamalarına sebep olan muazzam imparatorluktan bahsediyoruz. Konu ile ilgili Dopesick dizisini tavsiye ederim.

“Şimdilerde daha da ötesini vaat eden Prozacistan ülkesine hoşgeldiniz.’’ bir zamanlar manşet oldu bu Amerika’da. Sorun şu ki, zamanında reçeteler arayan insanoğlu ona ulaştığında ise tatminsizlik ve şüpheyle donakaldı. Aslında günümüzde çokça dile getirilen psikolojik kavram olan hedonik adaptasyonu akla getiriyor bu durum. Artık reçete bulundu, ona adapte olduk ama yeterli değil ve doymadık yeterince… https://www.theguardian.com/books/2020/jan/07/elizabeth-wurtzel-journalist-and-author-of-prozac-nat 

Konu yıllar içerisinde döndü dolaştı;) duyguların ve umudun  en büyük belamız olduğuna dair maskelenmiş kızgınlıklara geldi. Yine zokayı yuttuk o anda. Bugün sinirbilimciler beynin limbik bölgesinin evrimsel doğasından bahsedip buna karşı olan sahte dirençlerin ve illüzyonların hastalığı tetiklediğini anlatıyor. İnsanoğlu da kendisiyle başlayıp kendisiyle biten dünyasında kronik bir şikayet ile çırpınmaya devam ediyor. Sonuç odaklıyız ve sonunda hissedeceğimiz tatminin kollarına bırakıyoruz bize ait ‘Şimdileri’ .

Prozacistan Freudland’e Karşı: Biçimsiz Duygu

Duygusal olmaktan yakınmamız, umudu ise koynumuzda beslediğimiz bir yılan sanmamız. Ona sırtımızı dönmeye çalışırız, sürate indirgenmiş akışkan dünyalarımızın  baş belasıymışçasına. Bizi tökezleten ve ketleyen evrimsel canavardır o ne de olsa. Onu ne kadar inkar etmeye çalışırsan, o da o kadar kendi varlığını hissettiriyor sana. Aslında duygusuz olmayı, duygusallığımıza üvey evlat muamelesi çektiğimiz için istiyoruz ve hep geriye düşüyoruz. Çektiğimiz iç sıkıntısı, gerilim ve bunalım duygusallığımızın değil, duygusuz olma çabalarımızın sonucu değil mi? Duygusuz olma çabası , sadece duyarsızlaşmak ve yok saymakla ilintili değildir.

Duygusuz olma çabası, duygularına gerekli bakımı yapmamaktaki tembelliğin ve ataletin yan etkisidir. Umudu ise sürekli  talimat veren bir evebeyn gibi algılıyoruz. Bizi yoruyor, bizden çok şey istiyor ve onunla sürekli diyalog halinde olmamızı talep ediyor. Bir insan acı çekmemek için umudundan örtülü talimatlar alır ve biz onu sicili bozuk olan arzuyla karıştırırız çoğu zaman. Evet arzu bizi diri tutar, ta ki ona bağımlı oluncaya kadar. Aşırı sevginin insanın zihnini allak bullak etmesi gibi.

İnsan ötekine muhtaçtır. Ötekiler sayesinde varolur insan, ötekileri bunaltmamak ve onlara alan tanımak şartıyla. Duygularını saklamanın stratejik avantajlarından bahsedilir. İhtiyatlı bir umutla paketlediğimiz duygular. Duygularımızı görmezden gelmenin bedellleri çok ağır olmasına rağmen , isyan bayrağını açan bir köle gibi başıbozukluğa yem oluruz. Zihnimiz olayları kendine ait filtrelemesiyle yorumlar ve biz öz babamızın (GERÇEK) sevgisinden bunalıp Hakikat (Gerçeğe dair varsayım) adını verdiğimiz epistemolojik bir aptala dönüşürüz.

İçeriksiz Umut

Bazı konulara , bazı açmazlara  uzamsal ters bakış yapmak lazım. Bunu becerebilirsek , işin rengi  ve boyutu  değişecek. Kendini kandırma sanatından bahseder modern insanoğlu. Aslında  makul bir paradigmadır bu. İnsan zihni yüzde 95 bilinçdışı süreçlerin ,kodlanmışlıkların ve her gün tekrarladığı alışkanlıklarının ürünüyse, bilinçli halde bunu yapmanın ne zararı var. Mesele kendini kurtarmak ve teslim olmaksa. Kendine teslim olmadan özgür olamazsın .Gözleri içe dönen , kendine saplantılı bir tutsaklıktan bahsetmiyorum. Kendisiyle aşırı meşgul olan bireylerin hareket etmeyi unuttukları için zihinsel ölümü kolaylaştırdıkları gerçeğini de unutmadan.

Antik Yunan’da insanların bir eyleme kalkışmaksızın sadece düşünerek esas mutluluğa ulaşacağı  düşüncesinin sonucunda bir kavram türemiştir. Vita Contemplativa ( Derin Düşünce ) adı verilen bu kavram postmodern dünyada tekrar bazı filozoflar ve sosyologlar tarafından dile getirilerek, insanoğlunun hızına yetişemediği bu akışkan dünyada  bir yavaşlama, nefes alma ve farkındalık kazanma olarak vurgulanır.

Hannah Arendt bu kavram üzerine düşünmüş, insanların eylemlerde bulunarak dünya koşullarına ayak uydurmaları ve böylece sürekli devinim halinde olmalarını vurgulamıştır. O Vita Activa (aktif yaşam)’ nın önemini gözler önüne serer. Ben ise , anlam dünyasının içinde yaşanılan dönemin ve çağın gerektirdiklerinden etkilendiğini ve  insanın kendisine uygun olanı  bilinç düzeyinde farkedebileceğini ve seçebileceğine inanıyorum. Umudun suya düşmemesi için içeriksiz kalmasına  gerek yok . Hayal kırıklığını dönüşüme uğratacak tek şey umudun içerik kazanıp duygularla biçimlenmesidir.

Hi, I’m okanhoruz

I'm advocator of the Transhumanism . Transhumanism envison a future where humans can transcend biological / cultural / environmental limitations- barriers through advancement like genetic engineering , artificial intelligence and cyborg technologies. In this sense ,my motivations : * I'm trying to be constant learner and improver in my personal and business life . I would like to combine and transform any piece of knowledge- experience into new things as a synthesizers. * Push the boundaries of the unknown * Learn and discover new potentials along the way * Acquire the skills necessary to build a purposeful product and connections * Gaining knowledge, perspectives and mastering human relations in proactive cycles is one of the my greatest inner motivation. * Throughout my career and academical life, I have contributed to impacting business outcomes through effective organization, prioritization and execution of key projects. I'm interested in cognitive - behavioral science (Neuro-Technology) .These observations and researches enriched my standpoints in accordan with social science and daily life.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *