Biyomekanik Kâbus insanın kendi sınırlarının eridiği, makinenin ve organizmanın ayırt edilemez bir kaynaşmaya girdiği bir manzaradır.

Biyomekanik kabusun olduğu bir dünyada kablo, kasın yerine geçerken; piston, kemiğin omurgasına bağlanır. Bildiğimiz beden kendi içinden yabancı bir şeye dönüşür. Sonuç: Ne tam anlamıyla insan ne tam anlamıyla makine. En tanıdık olan şey (bedenimiz) en yabancı hale gelir. Bu “arada kalmışlık” hali, Žižek’in sık sık vurguladığı “tekinsiz” (uncanny)bir alan açar. Bildiğimiz ve güvendiğimiz beden, kendi içinden yabancı bir şeye dönüşür.

Kurt Cobain‘in Heart- Shaped Box şarkısının klibinde çarmıha gerilmiş bir İsa vardır. İsa çarmıha gerilmiş, her yerinden akan kanlar içinde acı çekmekte ve başında akbabalar üşüşmektedir. Gerçekte Cobain’in o ikonik sahnede William S. Burroughs’u İsa olarak oynatmak istediğini biliyor muydunuz? Burroughs son kitabında (Son Sözler, Sel Yayıncılık) bundan bahsediyordu. William belki de gerçekten çok doğru bir İsa figürü idi o dönemlerde.

Kurt Cobain sanırım bir şeyleri hissetmişti. Kalbindeki elektriksel atımlar zihni ile birlikte geleceği projekte etmişti adeta.

Beat Kuşağı yazarlarının (1950’ler) felsefesi ile günümüzün teknolojik edebiyatı (tekno-edebiyat, siberpunk, dijital anlatılar) arasındaki bağlantı, yüzeyde farklı kuşaklara ait görünse de, temel bir ruh ortaklığı taşır: otoriteye, normlara ve tekdüze bilince karşı bir isyan.

Neden mi ? Burroughs, dilin içerisindeki organik çatlağa savaş açmış deneysel bir sanatçı figürü idi. Ona göre ”Konuşmak, yalan söylemektir.” Cut-Up tekniğinin dilini ”kes,yapıştır, karıştır” şeklinde formüle etmesi de aslında bir şeyleri yıkmak, dönüştürmek isteğini yansıtıyor. Genel olarak o, dilin cismani, görünen yüzeydeki çatlağını kurcalıyordu. Bu sembolik çatlak üzerinde fiziksel manyetik bir alan, sezgisel bir tılsım yaratmaya çalıştı.

Biyomekanik Kabus: Et-Makina gerilimi ve Orgon Akümülatörü

William Reich, Freud’un aksine konuşarak tedavi etmenin, bedeni doğrudan tedavi etmek kadar etkili olmadığına inanıyordu. Reich’ın kafasında başka şeyler vardı. Örneğin cildin yüzeyinde hem kaygı hem de hazla dalgalanan yükler olduğunu ortaya koydu. Bu yük dalgalanmasına, vücutta ve atmosferde var olan biyolojik bir enerji türü olan Orgon adını verdi.

Reich, bu enerjinin insan ve çevrede homeostazın korunmasına yardımcı olduğunu, bunun bozulmasının veya eksikliğinin vücutta kanser gelişimine veya dünyanın çölleşmesine yol açabileceğini ileri sürmüştür.

Reich (1961), atmosferik orgon enerjisini yoğunlaştırmak için orgon akümülatörleri adı verilen kutular üretti. Bunlar, hem laboratuvar hayvanları hem de insanlar için uygun olacak şekilde çeşitli boyutlarda üretildi. https://www.simplypsychology.org/wilhelm-reich.html

Beat kuşağının “yolda olma” hali, bugün ağlarda dolaşma hâline dönüştü. Fiziksel otobanlar dijital ağ yolları şeklini aldı. Yapay zekâ, algoritmalar ve ağ toplumu bireyin varoluşunu yeniden tanımlıyor. Gerçekliğin digitalleşmesi içinde dil, kod ve görsellik iç içe geçiyor.

Kaçış artık fiziksel yollarda değil, dijital ağlarda, sanal dünyalarda aranıyor. Metinler deneysel olarak interaktif, hiperbağlantılı (hypertext) bir yapıya sahip.

Burroughs özellikle dilin kendisini bir “kontrol mekanizması” olarak görmüş, “cut-up” tekniği ile dili kırarak bir özgürleşme pratiği üretmeye çalışmıştır.

Fikirlerin synthesizerlanması, deconstructive yöntemle yerinden edilmesi, mixlenip tekrar bir araya getirilmesi günümüzün ağsal,dolanık (her yerden aynı anda eş zamanlı akan) veri dünyasının yapılarını çağrıştırıyor. Artık her şer her yerde ve iç içe. Bu ağsal mekanizma, toplum, kültür, sanat ve yaşam şekillerinin kılcal damarlarına kadar sızmış ve onu şekillendirmiş bir durumda.

Burroughs’un “cut-up” yöntemi ile günümüzde algoritmik dilin kırılması arasında benzerlik var. Tekno-edebiyat da lineer olmayan, parçalı, etkileşimli yapılarla “dil” ve “hikaye” üzerindeki kontrolü kırmaya çalışıyor.

Biyomekanik Kâbus: Et-Makina Gerilimi

Görünürlük ekonomisi içerisinde beden, veri akışının ham maddesidir. Biyometrik sensörler, kamera algoritmaları, yüz tanıma yazılımları ile artık beden yalnızca etten değil, bitlerden oluşuyor. Provokatif bir şekilde bedenin yeniden yazılmasını görüyoruz.

H. R. Giger Biyomekanik Kâbus çizimi l

Karanlık bir odada, duvarlardan sarkan kabloların gölgesinde, etin ve metalin birbirine kenetlendiği bir manzara beliriyor. Bu, yalnızca bir korku imgesi değil; Slavoj Žižek’in de sık sık vurguladığı o rahatsız edici hakikatin —“Gerçek”in— sahneye çıkışı.

Dilin ve kültürün süzgecinden geçmemiş, doğrudan ve çıplak bir deneyim. Metalik uzantılarla çarpıtılmış bir beden, insanın kendi bütünlüğüne dair kurduğu tüm illüzyonları paramparça eder.

Žižek’in bakış açısıyla bu kâbus, yalnızca teknolojinin yükselişiyle değil, arzunun doğasıyla da ilgilidir. Arzunun motoru, bizi insan yapan o eksikliktir. Bu eksiklik doldurulmak istendiğinde —örneğin bedeni mekanik parçalarla “tamamlarken”— aslında daha büyük bir boşlukla karşılaşırız. Bu yüzden biyomekanik bir varlık, tamamlanmış bir süper-insan değil, eksikliğin grotesk bir karikatürüdür.

Žižek’in ironik diliyle söylersek, bu kâbus aslında bizi uyandıran bir alarmdır: Teknolojiye sarıldıkça özgürleştiğimizi sanıyoruz ama belki de özgürlüğümüzün ne olduğunu ilk kez bu karanlık manzarada sorgulamaya başlıyoruz.

Artık hepimiz biliyoruz ki, zaman artık lineer değil. Bilginin her noktadan paketlenmiş veri kümeleri halindeki hareketi enformasyon çağının lineer bakış açısını sakat ve edilgen kıldı. Zaman gerçekten de akışkan düz bir çember gibi. Sembolik , kadim anlatılarda da bunun izlerini görüyoruz. Uzay zaman sıkışması kültürel bir olgu artık.. Değişimin ve dönüşümün katsayısı mekanı ve hafızayı oldukça aştı.

Tıpkı kabloların ve damarların birbirine dolanması gibi, bulanık bir uğultuya mı dönüşüyor her şey.

Hi, I’m okanhoruz

I'm advocator of the Transhumanism . Transhumanism envison a future where humans can transcend biological / cultural / environmental limitations- barriers through advancement like genetic engineering , artificial intelligence and cyborg technologies. In this sense ,my motivations : * I'm trying to be constant learner and improver in my personal and business life . I would like to combine and transform any piece of knowledge- experience into new things as a synthesizers. * Push the boundaries of the unknown * Learn and discover new potentials along the way * Acquire the skills necessary to build a purposeful product and connections * Gaining knowledge, perspectives and mastering human relations in proactive cycles is one of the my greatest inner motivation. * Throughout my career and academical life, I have contributed to impacting business outcomes through effective organization, prioritization and execution of key projects. I'm interested in cognitive - behavioral science (Neuro-Technology) .These observations and researches enriched my standpoints in accordan with social science and daily life.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *