Amerikalılarda bir durumdan diğer duruma geçiş şekli ve hızı beni her zaman büyülemiştir. Siz de farkettiniz mi; dizilerde, filmlerde ve talk-showlardaki o hızlı ritmi. Amerikan Pratiği olsa gerek !

Bizlerde ise sanırım geviş getirme, kafaya gereğinden fazla takma, konu etrafında sürekli dolanma ve konuyu başka durumlara taşıma ise oldukça yaygın. Bu da sanırım Doğu toplumlarına ait kollektif birarada olma skorunun yüksek olmasına dair yan etkilerden biri.

Diğer nokta, Amerikan toplumunda harekete dayalı hızlı yaşam koşulları ve mekanların işlevselliği göre değerledirilmesi göze çarpıyor. İş ahlakı-çalışma vurgusu bireysel yaşamın ritmi ile el ele. Saatlerce oturmak, yemek yerken ya da bir şeyler içerken mekanı ve mekanda olanları sömürmek gibi kültürleri çok yok.

Bizler de ise mekan bireyleri domine ediyor adeta. Birey mekanın içinde gitgide küçülüyor. Mekanın işlevselliği ya da araç olarak kullanılmasından ziyade oraya sanal bir yerleşme dürtüsü var.

Başarı hikayeleri ile örülü Amerikan belgesellerinde karakterlerin mekanı yönetmesine, mekanı domine etmesine şahit oluruz. Örneğin Netflix’te bulunan Trump belgeseli bunun en güzel örneğidir. Manhattan’ı 1970’lerde dönüştüren ve şehrin çehresini dev binalarla kuşatan Donald Trump kendi kişisel hikayesini tüm dışsal görünüme domine etmiştir.

Succession bunu anlatan, ihtişamın Amerikan sembolizminde yer bulduğu kayda değer dizilerden biridir. Rupert Murdoch gibi medya devinin sembolik ihtişamını, rekabeti ve acımasızlığı görkemli New York çehresi ile biraraya getirir.

Amerikan kültüründe gerçekten de olaylar, duygular ve konular arasında hızlı geçiş yapılır; insanlar bir şey üzerinde gereğinden fazla durmaz, ‘takılı kalmazlar’. İletişim tarzında, iş yapma biçimlerinde hatta yas tutma süreçlerinde bile. Aklıma Six Feet Under dizisindeki karakterlerin zorlu durumlara karşı takındığı tavır geliyor. Kara mizah ve sarkastik olana tutunma gündelik işleyişte her zaman kendine yer buluyor. (Güçlü bir savunma mekanizması olabilir)

Amerikan Pratiği’nde Mekanın Kullanımı

Pragmatist temelli köken, Protestan etiğin getirdiği zamanın parayla ölçülmesi (derin sorgulamalar, uzun açıklamalar ve duygusal karmaşalar oldukça maliyetlidir), bireyselcilik skorunun kolektif skora göre ağır basması gibi etkenler vardır. Let It Go kültürü, her ne olursa olsun ilerlemeye ve devam etmeye iter bireyleri.

https://contentdiving.com/2025/01/03/american-exceptionalism-pragmatism/

Amerikalılar için mekanın öncelikli görevi işlevsel olmasıdır. Pratiklik ve kullanım kolaylığı günlük yaşamın akışında en önemli parametredir. Hazır ve hızlı yiyecek kültürü bunu kolaylaştırır. (Drive-Thru, Microwave Meals). Evlerde genellikle tek kullanımlık ürünler tercih edilir.

Şehirlere baktığımızda ise yatay olarak yayıldığını görürüz. Yatay oalrak yaygınlaşma geçiş hızını ve fonksiyonelliği vurgular. Banliyölerde kalabalıklaşma varken şehir merkezlerinin genellikle boş olduğunu söyleyebiliriz. Arabasız bir yaşam neredeyse birçok bölgede imkansızdır. Bunda elbette coğrafyanın büyüklüğü gibi başka etkenlerde mevcuttur.

Belkide en önemli özellik ise mekanın ”sabitleşmiş” olmasından ziyade ”dönüştürülebilir” bir yapıya sahip olmasıdır. Bu da onların hareket tarzını ve hızını oldukça yansıtan diğer bir noktaya temas ediyor. İnsanlar mekana değil, işlevlerine ve ihtiyaçlarına bağlıdır genellikle.

Mekanın yaşayan insanlarla olan ilişkisi ve kullanım şekilleri toplumun temel yapılarını ve bakış açılarını yansıtır. Mesela eve girerken ayakkabı çıkarmak, ilk eve girişte gözünüze ilk çarpanın mutfak olması ve kapının kapandığından emin olma gibi küçük aşamalar bizlerde derinlere kök salmış bir ritüeldir. Sonrasında salona buyur etmek ve öncesinde banyo kullanımı. Amerikan yaşantısında ise bu küçük aşamalar çok nadir olarak gözükür. Bir rütelden ziyade kişinin ihtiyacına göre anlık ve spontanedir.

Amerikan Pratiği: Direnç & Bağışıklık

İdeolojik mühendisliğin temel bileşeni başarıya olan vurgudur. Dev anıtlar, binalar ve şehir merkezleri ulusal kimliği sembolize eder. Başarı, ilerleme ve rekabet üzerine kurulu temel şablonlar dışarıdan bakışta bizi büyüler. Yapıların ve mekanların dış görüntüsü ne kadar büyük olsa da ironik bir şekilde içerideki bloklar ve kullanım alanları da bir o kadar küçük ve portatif görünümdedir. Dışarıdaki devasalık ve ihtişam içeride işlevsel bir ritme dönüşür…

The Melting Pot kavramı farklı etnik grupların tek kimlik (Amerikan değerleri ve vatandaşlık) potasında eritilmesine ve çeşitliliğe olan vurguyu dile getirir. Çeşitliliğin fazla olduğu yerde ise, Touchdown dediğimiz büyük başarı edinme ve hedefe ulaşma oldukça zordur. Fakat ulaşıldığında ise bu başarı gereğinden fazlaca ödüllendirilmiştir.

Örneğin acil durumlara dair yönetime bakalım. Bireylerin mahremiyeti ve kendilerine ait skorun yüksek olması topluluk skoruna karşı kişisel enerjiyi bir noktada diri tutuyor. Toplulun aşırı içiçe olmasından kaynaklı enerji tükenmesi ve emilmesi biraz daha az. Elbette bireyselciliğin yüksek olması, kişinin her şeyi kendi üstlenmesi oldukça zor. Fakat acil durumlarda pratikliğin ve çözüme odaklanmanın gizli enerjisini koruyor gibi bu durum.

Kendi ayaklarının üstünde gereğinden fazla durmak, bireylerin zor koşullara ve kriz yönetimine dair bağışıklığını arttırıyor. (No Pain, No Gain) İlk önce çevreye bakınma ve yardım isteme yerine, kişinin elindekiyle duruma atıldığını gözlemliyoruz.

Hi, I’m okanhoruz

I'm advocator of the Transhumanism . Transhumanism envison a future where humans can transcend biological / cultural / environmental limitations- barriers through advancement like genetic engineering , artificial intelligence and cyborg technologies. In this sense ,my motivations : * I'm trying to be constant learner and improver in my personal and business life . I would like to combine and transform any piece of knowledge- experience into new things as a synthesizers. * Push the boundaries of the unknown * Learn and discover new potentials along the way * Acquire the skills necessary to build a purposeful product and connections * Gaining knowledge, perspectives and mastering human relations in proactive cycles is one of the my greatest inner motivation. * Throughout my career and academical life, I have contributed to impacting business outcomes through effective organization, prioritization and execution of key projects. I'm interested in cognitive - behavioral science (Neuro-Technology) .These observations and researches enriched my standpoints in accordan with social science and daily life.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *