Çatlak Ve Dil, birbirine sürtünen biçimsizlikler inşa eder. Bu sürtünen biçimsizlikler zihinsel bloklarda çatlak yaratır. Fakat nihayetinde tüm o çatlaklar dilin üzerinde gezinir. Dilin içindeki çatlaklardan sürekli akan bir anlam vardır. Su gibi anlam da akar yolunu bulur.

Yüzeydeki çatlak nasıl derinlere kadar iniyorsa, aynı bir ormanda toprağın çatlaklarından sızan suların derinlerdeki tohumları beslemesi gibi derinlerdeki anlamlar ve inançlar da bir o kadar yüzeye çıkma eğilimindedir. Örneğin Batı ve Doğu, modernlik ve geleneksellik , kahraman ve düşman gibi birbilerine zıt olan şeylerin, hikayelerini birbirleri üzerinden tamamlamalarını sergiler tüm bunlar.

Birinin varlığı diğerinin varlığına o kadar muhtaçtır ki, birinin paradigması diğerinin ekmeğini çalar. Ekmeği çalınan paradigma ise karşı bir hamleyle diğer paradigmayla ilişkiye geçer. Sürtünmelerin ve görünürdeki sözde kaosun yapısı ortaya bir hikaye çıkarır. Ve her şey de olduğu gibi bizler, toplum ve insanlar olarak her zaman bir hikayeye muhtacızdır.

Dilin içerisinde barındırdığı gözenekler, bir çatlak gibi anlamların dil üzerindeki yolculuğunu kimi zaman kesintiye uğratır. Anlamın dil üzerindeki gezintisi huzur verse de her daim kıvrak, alengirli bir hissiyat gezer dilin barındırdıklarında. İletişimin, doğası gereği sürekli akan bir yapıya sahip olması, onu merkezinden kopmuş dallı budaklı bir çelişkiler yumağına dönüştürür. İşte bu anlarda, anlam ve onun üzerine inşa edilen kavramlar dilin gözeneklerinde son nefeslerini verirler. Aynı bir kıvılcım çakması gibi.

Çatlak Ve Dil : Kemiksiz ve Oynak

Besleyici olduğu kadar insanı susuz aç bitap halde bırakan dilin olanakları kimi zaman anlam süreksizliğinin kollarında can verir. Sürekli evrilen ve kıvrılan, biçim değiştiren anlam ve onun dünyası dilin olanaklarındakı tıkanmaları yaratır. Çatlak ve Dil. Tesirli, yüksek gerilimli iki kelime !

Meşhur bir söz olan ”Dilin kemiği yoktur” şeklinde başlayan serzenişler aslında dilin bu oynak, her an kayıp giden ve bir kere elden çıktı mı bir daha yakalaması zor olan uçuculuğunu ve kayganlığını hatırlatır bizlere. Yine Çatlak ve Dil biraraya gelir. Kimi zaman bu anlarda insan dilin üzerinde gezinen anlamları sabitlemek ve onları oraya o an oradaki duvara sabitle ihtiyacı hisseder. Çünkü cisimleştirmek ve biçimlendirmek her daim kaygıyı dizginleyen , belirsizliğe nefes aldıran bir doğaya sahiptir. Ve bu dilin oynaklığı tarafından kuşatılmış insanoğluna iyi gelir.

Çatlak ve Dil anlarında, sürekli biz onu yakalamaya çalıştıkça önümüzden kayıp giden bir şeyler olur. İplerini elimize almak, dizginlemek istediğimiz dilin olanakları ve anlamın biçimi sürekli bizden kaçar oysa ki. O kaçış insanoğlunun bitmez bir oyunda olduğunu ve bunu ne kadar istemsiz de olsa arzuladığını sezinletir derinlerden bir yerden. Anlam arayışı bu yüzden asla bitmez. Anlam bulunmak için değil, sanki aranıp edinmemek için var gibi gelir kimi zaman..

Çatlak Ve Dil Adına Kendini Gerçekleştirme : Bitmeyen Piramit

Belki de dilin olanakları içinde barınan kaçıp gitmeye müsait anlamlar, hedonik adaptasyon dediğimiz ve insanı kemiksizleştirip dumura uğratan, onu edilgen bir yapıya sahip, pasif organsız bir bedene dönüştüren çatlamalara karşı en büyük panzehirdir.

Neden peki ”insanın kendisini gerçekleştirmesi” Maslow piramidinde en üst sıralarda yer alır? Bunun amacı nedir ya da buradaki hangi nokta bizi yakalanmaya müsait kılar ?

Tabandan tavana doğru, fiziksel varlığımızdan ruhsal engin tepelere kadar bir hiyerarşi olmasının nedeni nedir ? Seks ve beslenme gibi temel olan ve en altta bulunan ihtiyaçlar doyurulduktan sonra hep bir arıza çıkmasının anlamı nedir? Karnı doyduğunda hep arıza çıkaran tek canlı insanoğlu mudur?

Sanırım bu hedonik adaptasyon ve karnı doymuşluğun insanoğluna iyi gelmemesinin, onu memnun edememesinin ve son kertede kendisini dizginleyemeyen insan arzunun sert doğası gereği piramidin en üstünde bir gerçekleştirme, ortaya konulan bir potansiyel anlam dünyasından bahsedilir. Ama biraz önce dediğim gibi dilin kaygan ve sürekli elimizden kaçan doğası, onu yakalamayı asla izin vermez. Dil ve anlam yakalanmadığında hangi gerçekleşmeden bahsedebiliriz ?

Çatlak Ve Dil için : Cisimleşmiş Süreksizlik

Ve bu da , süreksizliğin biçim değiştirse bile her daim var olduğunu ve ona ne kadar ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyar. Hedefe varmak insanoğluna iyi gelmiyor. Bu yüzden hedefe varmaktan ziyade sürekli bir hedef yolculuğunda anlam arayışı insanı dingin ve aktif kılıyor. İşin doğasının ne kadar ikircikli olmasına rağmen !

Yol, piramidin en alt katmanlarındaki tanımı (fiziki olarak) bozguna uğratıyor akan zamanla birlikte. Yol, zamanın bir fonksiyonu olmasına rağmen, basamakları çıktıkça işin rengi değişmeye başlıyor.

Ters giden bir şeyler bütün denklemi altüst ediyor ya da ortaya yeni bir denklem çıkarıyor. Piramitin basamakları ortaya düz bir yol ve lineer bir zaman koysa da , yol zamanla labirentin duvarına, zaman ise düz bir çembere dönüşmeye başlıyor. Yol labirentin duvarına dönüşmeli ki süreksizlik cisimleşsin, vücut bulsun. Doğanın dilsiz vücuduna bir anlam giydirmeye çalışmak bizler için kaçınılmaz günün sonunda. İşte bü yüzden nesneler üzerine inşa edilmiş anlamlar nesneleri bizler için görünür ve istenir kılıyor. Tüm o farkedilmiş biçimleri, kenarları ve köşeleri ile konuşmaya başlayan nesneler dilin kemiksiz doğasında bir anlam parıltıları sunuyor bizlere.

İnsanın nesne ile olan ilişkisi ve nesnelerin insana görünümleri sayesinde bir patikadan dönebilme, bazı alternatif yollara sapabilme gücü elde ediyoruz. Bu süreksizliğin ritmi insana bir özne olma kuvveti veriyor. Özne olduğumuz sürece nesneler dilde yer bulabiliyor. Ve sonunda anlam çıkıyor ortaya. Her ne kadar değişken ve yıkılabilen tanımları olsa da ! https://contentdiving.com/2024/12/09/tanimdan-kacanlar/

Hi, I’m okanhoruz

I'm advocator of the Transhumanism . Transhumanism envison a future where humans can transcend biological / cultural / environmental limitations- barriers through advancement like genetic engineering , artificial intelligence and cyborg technologies. In this sense ,my motivations : * I'm trying to be constant learner and improver in my personal and business life . I would like to combine and transform any piece of knowledge- experience into new things as a synthesizers. * Push the boundaries of the unknown * Learn and discover new potentials along the way * Acquire the skills necessary to build a purposeful product and connections * Gaining knowledge, perspectives and mastering human relations in proactive cycles is one of the my greatest inner motivation. * Throughout my career and academical life, I have contributed to impacting business outcomes through effective organization, prioritization and execution of key projects. I'm interested in cognitive - behavioral science (Neuro-Technology) .These observations and researches enriched my standpoints in accordan with social science and daily life.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *