Hiç kendinizi unuttuğunuz anlar oldu mu? Gerçek anlamda zihninizin donduğu ve benliğinizin askıya alındığı anlar. Tatlı bir uyuşukluk anında ”insanın kendisinden çıkmasından” bahsediyorum. Tanımdan Kaçanlar huzur verici bir eksilme yaşarlar.
Tanımdan Kaçanlar, kendileri ve dünyayla olan ilişkilerinde bir yük boşaltma noktası ararlar. Aşırı değerlendirmelerin kısa devre yaptığı anlara kavuşmak isterler. Hafızanın tamamen devredışı kaldığı ve sadece boşluk hissiyatı ile kuşaltılmış ruh halinin tanımlanamaz olan o haleti-ruhiyesi.
Kimiler buna huşu der. Kimileri Aydınlanma ya da Satori.
Fakat insanoğlu yabancılaşma ve korku hissedder, benliğin rafa kaldırıldığı ve tamamen nefes alan bir nesneye dönüştüğü anlar da. Halbuki farkettiyseniz insan o kaçamak anlarda huzurludur . Çünkü artık kişiliğin tanımlarla bezenmiş bedeni hafiflemiş ve bir süreliğine uzağa gitmiştir. Satori anları dediğimiz bu anlar çoğu insanın hayatında belli dönemlerde ortaya çıkar. Çoğu zaman akışa kendimizi bıraktığımız ve yarın ya da geçmişle ilgili düşünmeyi rafa kaldırdığımız belli dönemlerde.
İnsanlar çıkarımlara dayalı tanımlara başvururlar. İnsanların oluşturdukları tanımlar eldeki durumlara dayanır. Ama eldeki durumlar her zaman kaygandır. Asla izlenimlere tam tamına uymaz. İşte bu noktada Tanımdan Kaçanlar hemen tarifi yapılamayan süreçlerin arasına girerek nefes almak isterler.
Tanımdan Kaçanlar : Yüzergezer Zihinler
Tanımdan Kaçanların en büyük özelliği yüzergezer bir zihne sahip olmalarıdır. Açıklama yaparken ansızın beliriveren o umutsuzluk anları. Sanki siz konuşmaya başladığınız anda beliriveren o gereksizlik hissiyatı . Kelimelerin siz konuşmaya başladıktan sonra yavaşlayışı ve ağız kaslarınızın aniden yorgun düşmesi. Dilin asla yetişemeyeceği tıkanma anları…
Bizler doğduğumuz andan itibaren tanımlar tarafından kuşatılırız. Ve büyüdükçe tanımlar kişiliklerimizi yoğuran ve ona sürekli şekil veren kuvvetlere dönüşür. Bir davaya, bir ideale bağlandığımız o aşırı tanımlanmış hayatların üzerimize çöküşünü izleriz. Kişi bu noktadan sonra kendisinden çıkamaz, kopamaz. Tanımlanabilir olan her şey nihayetinde göz yorgunluğu yaratır. Bilindik olana dönüşerek ceplerimizde taşıdigimiz alışkanlıklar haline geliriz. Yürüyen, konuşan ve sürekli iletişim kurmaya çalışan kognitif otomatlar oluruz.
Oysa tanımlanamaz olan da bir gizem vardır. Tanımlanamaz olan ve tanımlardan kaçan şeyler bizim dikkatimize takılır. Dilin ve algının yetmediği ve insanı duygusal atardamarından vuran o şeyler. O şeylerin tuhaf çekimleri. Krishnamurti tarzı bir dikkat anlamın olmadığı yerde filizlenir, taze bir nefes gibi.
Tanımdan Kaçanlar : Sinsi Bir Süreç : Kendilik Spirali
Otostopçunun Galaksi Rehberi kitabının giriş cümlelerinden birinde Tanrı’nın neden kendisini ispatlamadığından bahsedilir. Tanrı kendisini ortaya çıkardığında tüm gizemini ve haşmetini kaybeder. Çünkü kanıt, inancı yadsır. Tanrı eğer kendisini kanıtlasaydı kimse ona inanmazdı.
Bu söz çok hoşuma gitmişti. Tanımların üzerimizdeki uğultusu hiç bitmez. Biz onu unutsak da , o bizi yakalar. Tanımlanabilir olanın sıkıcılığı biraz da arzunun libidinal ekonomisine dayanır. Lacan, insanda oluşan eksikliği dordurma talebinin insanı ötekini arzulamaya götürdüğünü ve aşk denilen olgunun da kişinin tamamen bu eksilme ekonomisinde yattığını hatırlatır . Arzu sürekli tanımdan kaçar ve asla tamamlanmaz. Tanımlanabilir olan ve her şeye çok kolay bir şekilde hitap eden şeyler kendi üzerine kapanarak kendisini yok eder günün sonunda. İnsanlığın en büyük obsesyonlarından birinin her şeyi tanımlama arzusu olması bunun örneklerinden biridir. Bilinmeyenden ziyade tanımlanmamışlık insanoğlunda bir kaygı ve kimi zaman merak uyandırır. https://eksiseyler.com/jacques-lacanin-teorisine-gore-asla-ulasilamayan-arzu-nesnesi-objet-petit-a
College De France‘ta verdiği bir demeçte Pierrre Bourdieu, düzensizlik ve keşmekeş tutkudan bahsediyor. Keşmekeş mutluluklar için toplumun biraz daha düzensizliğe ve tanımsızlığa yönelmesini ister. Zihinsel şablonları altüst eden, düşünme biçimlerini tarumar eden bir rahatlama önerir. Sıkı kuralcılıkla işleyen düşünme ve eylem tarzlarının çevirdiği bilgi ve akademik ortamın ciddiyetinin bunaltıcılığından dem vurur. Hayatımıza bir doz saçmalık şırınga etmenin zorunluluğundan dem vurur.
Tanımdan Kaçanlar : Yaşamın Ara Bölgeleri
Tanımdan kaçanlar yaşamın ara bölgeleri olan interzonelarda yaşarlar. Herkesin içinde olup aynı zamanda herkes olmamayı başarabilenlerdir onlar. Bu İnterzonelar çoğu zaman bu tanımdan kaçanları besler. Çok verimli bir arazi gibidirler. Yaşam yörüngesindeki gizli patikaları sunar. Arada kalmış bir vadi, bilinmeyen bir yol ve kültürlerin kavşak noktaları. Yaşamın ivmesinin sabitlendigi ve kendisine alan açtığı bu arabölgeler tanımdan kaçabilmek için bereketli topraklardır.
Zihinsel bariyerlerden uzak, tanımlanabilir olana yeterince yabancı bu alanlar, insanların ayrıksı otu olarak yaşadağı, her an taaruza geçmeye ve bütün o anlarda kendilerini kaosa bırakmaya yazgılı oldukları yerlerdir. Nomad bir kimlik gibi hareket ederler. Metafizik rahatlamalar içeren tanımlamaları es geçerler. Tanımdan kaçanlar anlatısal gerilimi tasfiye ederler bu ara bölgelerde.